Modern hayat, aileleri küçültmekle kalmadı.
Aile içi iktidar da el değiştirdi.
Üstelik gözle görülür bir darbe olmaksızın iktidar, eski sahiplerinin
kendi istek ve yoğun çabalarıyla, yeni sahiplerine teslim edildi.
Anne ve babalar, kral ve kraliçelik tahtlarını çocuklarına devredip,
genç prens ve prensesleri, evin mutlak hâkimi ilan ettiler.
İlk zamanlar, geçmişin despot ve hoşgörüsüz ebeveyn modeline oranla bu yeni, çocuk merkezli model, bir devrim gibi algılandı.
Ama her devrim gibi bu devrim de, önce kendi evlatlarını yedi.
Yaşam deneyimi, bilgi birikimi, saygı, sabır, davranış kontrolü,
odaklanma konularında son derece yetersiz olan bu genç monarklar, hem
yönettikleri aileleri, hem de restoranda, markette, tatilde veya komşu
olarak onların yakınlarında bulunma talihsizliğine uğrayan başka
insanları; giderek de toplumu mahvetmeye başladılar.
Yeni düzende, kuralları çocuklar belirler oldu.
Ebeveynler, bu küçük yöneticilerin her istediklerini, hatta çoğu kez
istediklerinden de fazlasını yapıp, neden hala onlara yaranamadıklarına
şaşan ve kellesinin gitmesinden korkan sultan dalkavuklarına dönüştü.
En ufak bir kural koyma veya cezalandırmanın, çocuğu ruh hastası
yapacağına o denli inandırıldılar ki; çocuğun kontrolsüz bir
davranışında, yanılıp da yan gözle baktılarsa, hemen özür dileyip aynı
gün, ''kalıcı hasarları'' nasıl giderebileceklerini öğrenmek için
pedagoglara koştular.
Zarar, çevreleriyle sınırlı kalmadı.
Çocukların kendilerini de yaktı.
Birçoğuna dikkat eksikliği tanısı kondu.
Kalp çarpıntısından, bağımlılık yapmaya kadar varan sayısız yan etkiye sahip ilaçlarla ''tedavi edilmeye'' başlandılar.
Kontrolsüz bir biçimde çocuğun kullanımına sunulan, hatta bazen beraber
vakit geçirmek yerine oyalanmaları için bilerek önlerine oturtuldukları
televizyon ve bilgisayar gibi modern araçlar, vahim durumu, dayanılmaz
noktalara taşıdı.
Çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırılmadı.
Yaratıcılık ve sosyal beceriyi geliştiren aktiviteler terk edildi.
Bu çocuklar şimdilerde hızla, mutsuz, tatminsiz, sürekli canı sıkılan
ve uzun süreli ilişkiler kuramayan gençler haline geliyorlar.
Çözüm olarak sunulan tedavilerinse, büyük bir bölümü yanlış.
Yaşananları bir hastalık kategorisine sokup ilaçlarla tedavi etmek yerine, ailelerin bilinçlendirilmesi gerekiyor.
Houston Texas Polis Departmanı’nın ilkin 1959 yılında yayınladığı ve yenilenerek bugünlere gelen 12 maddelik bir listesi var.
Bu liste, sorunlu ve suça eğilimli çocuk yetiştirmenin kurallarını yazıyor.
Ekonominin yanı sıra, giderek değerlerin de küreselleştiği günümüz
dünyasında, ülkemiz için de çok anlamlı olduğunu düşünerek, bu listeyi
yazıma almaya ve sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Sorunlu Çocuk Yetiştirme Kuralları
1. Bebekliğinden itibaren, çocuğunuz ne isterse yapın! Böylece o, tüm dünyanın ona bir şeyler borçlu olacağına inanacaktır.
2. Ağzından kötü sözler çıktığında, bu duruma gülün! Bunun, kendisini sevimli kıldığını düşünecektir.
3. Ona hiçbir manevi değer kazandırmayın! Bırakın büyüyünce, kendi kendine geliştirsin!
4. Yanlış işler yaptığında onu uyarıp sakın ''hata yaptın'' demeyin!
Bunu yaparsanız, suçluluk kompleksi geliştirebilir. Büyüdüğünde, suç
işlediği zaman, herkesin ona ''karşı olduğunu'' ve toplumun haksız yere
onu cezalandırdığını düşünecektir.
5. Döküp saçtıklarını hep siz toplayın! Bu onun, sorumluluklarını hep
başkalarının üstüne yıkmayı öğrenmesine yardımcı olacaktır.
6. Komşular, öğretmenler ve polisle bir sorun yaşandığında, hep
çocuğunuzun tarafını tutun! Böylece, herkesin ona karşı ''önyargılı''
olduğunu kavrasın!
7. Çocuğun önünde devamlı kavga edin. Bu onun, aileniz parçalandığında, büyük bir şok yaşamasını engelleyecektir.
8. Çocuğunuza bol bol para verin ki, para kazanmanın anlamını öğrenmek zorunda kalmasın!
9. Yiyecek, içecek ve tüketim konusunda her tutturmasında, ona istediğini alın! Sabırla beklemek gibi bir deneyimi tatmasın!
10. Eline geçirdiği her tür kaynağı okumasına ve istediği her tür
müziği dinlemesine izin verin! Aman dikkat edin, çocuğun kullandığı kap
kacak temiz, hatta steril olsun! Varsın beyni, çöp kutusuna dönsün!
11. Başı derde girerse, ''onunla beraber hiçbir şey yapamadım'' diyerek kendinizden özür dileyin!
12. Kendinizi, sıkıntı, üzüntü ve sorunlu bir hayata hazırlayın! Çünkü buna ihtiyacınız olacak!
kaynak: http://www.safaknakajima.com/yazidetay.aspx?Id=74